top of page

ELEMANLAR

  • Yazarın fotoğrafı: caner cambaz
    caner cambaz
  • 11 Şub
  • 5 dakikada okunur

Sanat yapıtlarının bir bütünlüğü vardır. Yarısında kesilen bir müzik parçasının veya sinema filminin izleyicide yaratacağı rahatsızlığın sebebi henüz tamamlanmayan deneyimdir. İnsan içgüdüsel olarak bütünlüğü arar. Sanat eserlerinde bütünlüğün oluşması tesadüfî değil, belli bir biçimsel sisteme bağlı olarak gerçekleşir (Arıkök, 1998).

 

Mimari ve diğer sanatlar, birçok elemanın belli bir kural çerçevesinde bir araya gelmesi ile oluşur. En temel düzeyde bakıldığında sistemin oluşabilmesi için iki etmene ihtiyaç vardır; elemanlar ve ilişkiler (Bordweel & Thompson, 1986).

 

Rudolf Arnheim, ‘Sanat ve Görsel Algılama’ adlı kitabında, parça, eleman ve ilişki kavramlarını eski bir Çin hikâyesi ile anlatmıştır;


Bir hikayeye göre, Çin’de baş aşçının kullandığı bıçak yıllarca keskin kalır. Prens işin sırrını aşçıya sorar. Aşçı, sırrın bıçağın kullanılma yönteminde olduğunu söyler. Bir hayvanın kesilerek parçalanacağı zaman, nereden kesileceği çok önemlidir. Parçaların ayrılacağı yerler tesadüfi değildir. Aşçı, hayvanın kemiklerindeki, kaslarındaki organlarındaki bölünmelere dikkat etmekte ve o noktalardan kesmektedir. Böylece parçalar birbirlerinden kolayca ayrılmakta ve bıçağı zorlamamaktadır. Prens, aşçının bu açıklamasından etkilenir ve bu yöntemin kendisine de hayatta başarılı olmanın yolunu öğrettiğini söyler (Arnheim, 1974).


Parçalar bütünün tesadüfi bölümleri değildir. Bir parça, örneğin bir kol, kendi içinde bir bütündür. Parçalar kendi içlerinde bir bütün olmakla birlikte, diğer parçalarla birleşip başka bir bütünü oluştururlar. ‘Kollar’, ‘bacaklar’, ‘gövde’ ve ‘baş’ın birleşip vücudu oluşturması gibi. Eğer bir ‘kol’ bölümlenirse onun da bazı başka parçalardan oluştuğu görülecektir.


Parça – Bütün ilişkisi
Parça – Bütün ilişkisi

Dilbilimci Saussure’a göre dil bir sistemdir ve sistemi oluşturan elemanlar ilişkilerine göre önem kazanırlar. Bu sistemi anlatmak için iki örnek verir (Saussure, 1916). İlk örneği satranç oyunuyla ilgilidir.


Bir at alalım ele: Tek başına oyunun bir öğesi midir bu taş? Elbette hayır. Çünkü salt özdekselliği içinde, hanesiyle oyunun öbür koşulları dışında oyuncu için hiçbir anlam taşımaz. Ancak değerini yüklendiği ve onunla kaynaştığı zaman gerçek ve somut bir öğe durumuna girer. Bir oyunda bu taşın kırıldığını ya da yitirildiğini varsayalım: Eşdeğer bir başka at kullanabilir miyiz onun yerine? Kuşkusuz evet. Yalnız başka bir at değil, ata hiç benzemeyen bir başka öğe de, aynı değerle donatılmak koşuluyla eski taşla özdeş sayılabilir (Saussure, 1916)


Saussure ikinci örneğini tren işletmesinden verir. Ona göre bir trenin niteliğini belirleyen de diğer trenlerle olan ilişkisidir. Hergün 8:45’te kalkan Cenevre-Paris ekspresi tüm öteki trenlerle bağıntısı içinde değerlendirilir. Diğerlerinden (sözgelimi 10:50 treninden) başka oluşuyla tanımlanır. Dün 8:45’te kalkan trenle bugünkü öz olarak başka olsa bile ‘biçim’ olarak aynı kalır  (Yüksel, 1981).


Satranç ve tren örneklerinin ikisinde de elemanlar ve ilişkilerinden oluşan bir sistem mevcuttur. Elemanlardan birinin değiştirilmesi sistemin tümden değişmesine sebep olacaktır. Satranç oyunundan bir taşın çıkarılması veya hareket şeklinin değiştirilmesinin, oyunun bütünde bir farklılığa yol açacağı açıktır.

 

Bu aşamada çeşitli sanatlardaki elemanlara kısaca göz atmak faydalı olacaktır.

 

Müzikte, müziğin gereçlerine sahip en küçük parça motiftir. Otto Karolyi, ‘Müziğe Giriş’ isimli kitabında, müzikte en küçük birimin motif olduğunu, motifin “en az iki notadan oluşması gerektiğini” ve “motife can veren, kolay tanınabilecek ritmik bir kalıba bürünmüş olması gerektiğini” söyler (Karolyi, 1995).

 

Resim ve heykelde de benzer sistemlerden söz edilebilir. Resim iki boyutludur. Bu iki boyutlu yüzeyde nokta, biçimi oluşturan en küçük eleman olarak kabul edilir. Nokta ötelendiğinde çizgi, çizgi ötelendiğinde ise yüzey (leke) meydana gelir.


Eskiz, Paul Klee (Bacon, 1975 )
Eskiz, Paul Klee (Bacon, 1975 )

Bu anlamda resim sanatındaki ana elemanlar, nokta, çizgi ve leke olarak kabul edilebilir (Klee, 2006).

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu’na göre ise yukarıdaki elemanlara ek olarak “renk” de resim sanatının bir elemanıdır.

Heykel sanatında, resmin en büyük elemanı olan yüzeyin ötelenmesi ile elde edilen hacim bir elemandır. Hacim dışından bakıldığında “kütle”, içine girildiğinde ise “mekân” olur (Ching, 1996).

 

Sinema’da, Pudovkin’e göre elemanlar, “sekans”, “sahne” ve “çekim” dir. “Çekim” en küçük parçadır. Aynı yerde geçen, aynı olayla ilgili çekimler belli bir mantık içinde yan yana geldiklerinde sahneler oluşur. Birbiri ile ilişkili birkaç sahne bir araya geldiğinde ise bir sekans meydana gelir. Sekansların birleşmesi ile de film oluşur. Pudovkin bunun kurgu olduğunu söyler (Pudovkin, 1966).

 

Mimaride elemanlar en temel seviyede “yüzey”, “kütle” ve “mekân” olarak kabul edilebilir. Bir üst seviyede bunlara “hareket”, “ritm”, “oran/ölçek”, “doku/malzeme”, “strüktür” eklenebilir (Ching, 1996).



Düzeyler Ve İç İçe Geçmiş Sistemler

 

Schulz’ a göre elemanlar, hem kendi içlerinde bir bütündürler, hem de geniş bir bağlamda parça özelliği taşırlar (Schulz, 1988).

 

Biçimsel sistem ve elemanlarından söz edilirken çok zaman dilbilim kaynak olarak kullanılır (Arıkök, 1988). Bu aşamada konu dil üzerinden örneklenecektir.

 

Roland Barthes’e göre, dilbilimi açısından bakıldığında cümle en büyük eleman iken, söylem dilbilimi açısından en ufak elemandır (Barthes, 1997).

 

‘Anlatıların Yapısal Çözümlemesine Giriş’ adlı kitabında Barthes, dilde bir sistemin olduğundan bahseder. Dildeki sistemde elemanlar ve dolayısıyla ilişkiler kademeli olarak çoğalırlar. Bundan ‘düzeyler kuramı’ olarak söz eder.

 

Aşağıdaki alıntı Barthes’den yapılmıştır. Sözü edilen ‘düzey’ leri oldukça açık olarak ortaya koyar: (Barthes, 1997)

 

Bir tümce, dilbilimsel açıdan birçok düzeyde betimlenebilir; bu düzeyler aşamalı bir bağlantı içindedir, çünkü her ne kadar her düzeyin kendine özgü birimleri, özel bağlantıları varsa da ve bu durum her düzeyin birbirinden bağımsız olarak betimlenmesini gerektirse de, hiçbir düzey tek başına anlam yaratamaz. Belli bir düzeye bağlı her birim, ancak bir üst düzeye katılabilirse bir anlam kazanır: Bu sesbirim, her ne kadar eksiksiz olarak betimlenebilirse de tek başına bir şey demek değildir; ancak bir sözcüğün içinde yer alırsa anlama katılabilir; sözcüğün kendisi de tümce içinde yer almalıdır.


Cümle – Harf ilişkisi (Arıkök, 1998)
Cümle – Harf ilişkisi (Arıkök, 1998)


Mimaride Düzeyler Ve Sistemler


Düzeyler ve sistemlerin mimarideki kullanımı aşağıda bir örnekle açıklanacaktır. Bu örnekte parçadan bütüne giden bir yol izlenmiştir. Başlangıç olarak 3 eleman tanımlanmaktadır. Ancak bir alt düzeye geçtiğimizde bu elemanların kapsadığı farklı elemanlar ve ilişkiler vardır ve bu düzeyde artık ‘sistem’ dirler.

 

Tanımlanacak elemanlar / sistemler Kuzguncuk semtinden seçilmişlerdir.

 

 

A. Kuzguncuk’ta vadi tabanında konut 

B. Kuzguncuk’ta deniz kenarında yalı 

C. Kuzguncuk’ta sahilde meydan.


Kuzguncuk vaziyet planı (İBB Arşivi)
Kuzguncuk vaziyet planı (İBB Arşivi)


A. Kuzguncuk’ta Vadi Tabanında Konut 

 

Resim 3.2’de görülen tarihi yapı, İcadiye caddesinin üzerinde bulunmaktadır. Yapı ahşap iskelet taşıyıcı sisteme sahiptir. İki normal kat ve bir teras katı ile birlikte toplam 3 katlıdır.  İki yanında yangın duvarları vardır. Uzun yıllardır ciddi bir bakım görmediği için, içinde yaşayanlar olmasına rağmen çok kötü bir durumdadır.


İcadiye Caddesi’nde konut. (Bektaş, 1996)
İcadiye Caddesi’nde konut. (Bektaş, 1996)
İcadiye Caddesi’nde konut, kat planları (Bektaş, 1996)
İcadiye Caddesi’nde konut, kat planları (Bektaş, 1996)

İçinde bulunduğu yapı dizisinin bir parçası durumundadır. Planlarından görüleceği gibi kendi de bazı parçalardan oluşmuştur.

 

Yapı bu hali ile kendi içinde bir bütünlük teşkil etmektedir. Sahip olduğu parçalar tanımlı bir ilişkiler ağı içinde yer almaktadırlar.

 

Yapı konu dahilinde ‘A Sistemi’ olarak tanımlanacaktır.

 


B. Kuzguncuk’ta Deniz Kenarında Yalı   (Fethi Paşa Yalısı)


Resim 3.4’te resmi görülen Fethi Paşa Yalısı, Boğaziçi’ndeki en büyük rıhtıma sahip yapılardan biridir.  Kuzguncuk sahilindeki benzerlerinden bugüne kadar gelebilen ender yapılardan birisidir.


Fethi Paşa Yalısı (Eldem, 1994)
Fethi Paşa Yalısı (Eldem, 1994)

Fethi Paşa Yalısı vaziyet planı (Eldem, 1994)
Fethi Paşa Yalısı vaziyet planı (Eldem, 1994)

Vaziyet planında görüleceği gibi çevresinde büyük bir bahçesi ve rıhtımı vardır.


Fethi Paşa Yalısı plan (Eldem, 1994)
Fethi Paşa Yalısı plan (Eldem, 1994)

İçindeki odalardan ve çevresindeki açık mekânlardan oluşan karmaşık bir bütünün bir araya gelmesiyle bir sistem oluşturur.


Yapı, konu dahilinde ‘B Sistemi’ olarak anılacaktır.



C. Kuzguncuk’ta Sahilde Meydan (Kuzguncuk Meydanı)


İcadiye Caddesi’nin denize kavuştuğu noktada Kuzguncuk Meydanı yer alır. Meydanda tarihi bir çeşme ve yine tarihi bir çınar ağacı vardır.


Resim 3.5 Kuzguncuk Meydanı
Resim 3.5 Kuzguncuk Meydanı

Meydanın bir cephesi denize açıktır. Bu cephenin karşısında ise İcadiye Caddesi vardır. Diğer iki kenarını ise tarihi yapılar tutar.


Kuzguncuk Meydanı ve İcadiye Caddesi
Kuzguncuk Meydanı ve İcadiye Caddesi

Meydanı sınırlayan yapıların zemin katlarında yer alan, İsmet Baba Meyhanesi ve Çınaraltı Kahvesi meydanın kimliğine katkı sağlar.

Kuzguncuk Meydanı konu dahilinde ‘C Sistemi’ olarak anılacaktır.

 

Bu üç eleman/sistem birbirlerinden farklı verilere sahip konumlarda bulunan, farklı elemanlara ve farklı ilişkiler sistemine sahiptirler.

Bu aşamada, tanımlanacak bir ‘Boğaz Köyü Sistemi’ ile 3 sistem, daha üst düzeydeki bir sistemin elemanları haline gelecektir.



D. Boğaz Köyü Sistemi

Boğazköyü Sistemi (Prof. Nezih Aysel, 1994)
Boğazköyü Sistemi (Prof. Nezih Aysel, 1994)

Boğazın iki yakasındaki vadilerde yer alır. Belli başlı elemanlar aşağıda sayılmıştır. Kuzguncuk bir boğaz köyüdür. Yukarıda sözü edilen 3 sistem (A,B,C), D sisteminin toplam 7 elemanından 3 tanesidirler.

 

Buradan bir üst düzeye çıkmak da mümkündür.

 


E. Boğaziçi Sistemi


Boğaziçi (Kuban, 1996)
Boğaziçi (Kuban, 1996)

Boğaziçi, İstanbul’un fethinden sonra Osmanlıların yarattığı bir mimari ve sosyal bir olgudur. Fiziksel boyutuna bakacak olursak İstanbul; Haliç, Galata ve Boğaz Köylerinden oluşur.

 

Bu sistem tanımlandığı andan itibaren, artık D sistemi de, bu sistemin bir elemanıdır.

 

Alıntı, "Tarihi Kensel Mekanlarda, Yer Duygusu ve Yeni Yapı Tasarımı İlişkisi Üzerine Bir İnceleme" Y.Mimar Caner Cambaz, 2009


 
 

© 2025 Tüm Hakları Saklıdır

  • Linkedin
  • Instagram
bottom of page